İçeriğe geç

Öğrenilmiş çaresizlik kavramı nedir ?

Toplumsal Yapıların Gölgesinde: Öğrenilmiş Çaresizlik Üzerine Sosyolojik Bir Bakış

Bir sosyolog olarak yıllardır insan davranışlarının, toplumsal normların ve kültürel kodların iç içe geçmiş doğasını anlamaya çalışıyorum. Gözlemlerim beni sık sık aynı kavramın etrafında döndürüyor: öğrenilmiş çaresizlik. İnsanların bireysel deneyimlerinde hissedilen bu psikolojik durum, aslında toplumun görünmeyen yapılarında da derin izler bırakıyor. Her şeyin belirlenmiş olduğu, çabanın sonuç vermeyeceğine inanılan bir düzende insanlar yalnızca bireysel olarak değil, toplumsal olarak da çaresizliği “öğreniyor”.

Öğrenilmiş Çaresizlik Nedir?

Öğrenilmiş çaresizlik, bireyin tekrar eden başarısızlık, reddedilme ya da kontrolsüzlük deneyimleri sonucunda artık eyleme geçmeyi bırakmasıdır. Bu durum sadece psikolojik bir tepki değil, aynı zamanda toplumsal koşullarla da şekillenir. İnsan, çevresine uyum sağlamak için pasifleşir; mücadele etmenin faydasız olduğuna inandırılır. Bu öğrenme, bireyin iç dünyasından çıkar ve toplumun ortak bilinç alanına yerleşir. Artık sadece “ben yapamam” değil, “biz değiştiremeyiz” düşüncesi hâkim olur.

Toplumsal Normlar ve İtaat Kültürü

Toplumun en güçlü silahı, normlardır. Bu görünmez kurallar ağı, bireylerin davranışlarını şekillendirirken aynı zamanda sınırlandırır. Çocukluktan itibaren “böyle yapılır”, “ayıp olur”, “herkes böyle yapıyor” gibi kalıplarla büyürüz. Bu kalıplar, bireyi sorgulamaktan uzaklaştırır. Toplumun değer yargılarına uymayanlar dışlanma riskiyle karşı karşıya kalır ve bu durum bireyleri konformizme iter.

Sonuçta ortaya çıkan şey, gönüllü bir itaat biçimidir. İnsan, baskı altında olmadan bile kendi sınırlarını korumaya başlar. Bu da sosyolojik anlamda öğrenilmiş çaresizliğin en güçlü formudur: birey artık direnmeye gerek duymadan uyum sağlar.

Cinsiyet Rolleri: Kadınların İlişkisel, Erkeklerin Yapısal Çağrısı

Toplumsal cinsiyet rolleri, öğrenilmiş çaresizliğin en görünür biçimlerinden biridir. Kadınlar, tarihsel olarak ilişkisel bağların taşıyıcısı olarak görülmüştür: aileyi bir arada tutmak, duygusal dengeyi sağlamak, toplumsal huzurun arka planında görünmez bir emek sunmak. Bu roller, kadınların kendi istek ve sınırlarını bastırmasına neden olur. Kadın, çoğu zaman “fedakârlık” adı altında, sistemin dayattığı çaresizliği benimser.

Erkekler ise toplumsal yapıların işlevsel direği olarak konumlandırılır. Onlardan üretmeleri, yönetmeleri, karar vermeleri beklenir. Ancak bu beklenti de erkekleri duygusal alanlardan uzaklaştırır, onları yapısal rollerin içine hapseder. Böylece hem erkek hem kadın, farklı biçimlerde ama aynı mekanizma içinde çaresizliği öğrenir.

Erkek, duygusal olarak suskunlaşırken; kadın, toplumsal olarak görünmezleşir. Toplumun dengesi, bireylerin özgür iradesi pahasına korunur.

Kültürel Pratikler ve Sessiz Kabulleniş

Kültürel pratikler, öğrenilmiş çaresizliği kuşaktan kuşağa aktarır. Bayram sofralarında, okul sıralarında, iş yerlerinde veya sosyal medyada sürekli yinelenen kalıplar, bireye “olanı kabullen” mesajı verir.

“Burası Türkiye”, “hayat bu”, “kadere inanmak gerek” gibi ifadeler, pasifliğin kültürel kılıfıdır. Bu söylemlerle birey, sistematik adaletsizlikleri doğal karşılamayı öğrenir. Bu noktada sosyolojik sorgulama, bireyin içsel değil, yapısal bir uyanış gerektirir. Çünkü çaresizlik, yalnızca bireysel bir deneyim değil; aynı zamanda kültürün sürekliliğini sağlayan bir mekanizmadır.

Direnişin Sosyolojisi: Yeniden Öğrenmek

Toplumsal olarak öğrenilmiş çaresizlik, ancak birlikte “yeniden öğrenmeyle” aşılabilir. Bireylerin kendi deneyimlerini paylaşması, sessizliğin duvarlarını yıkar. Kadınların dayanışması, erkeklerin duygusal alanlarını yeniden keşfetmesi, gençlerin sorgulayıcı dilini koruması bu dönüşümün adımlarıdır. Sosyolojik olarak umut, pasif bekleyişte değil, bilinçli farkındalıkta filizlenir.

Sonuç: Toplumsal Deneyimden Kişisel Farkındalığa

Öğrenilmiş çaresizlik, bireyin psikolojisinden çok, toplumun yapısal çerçevesinde anlam kazanır. Bu kavramı anlamak, kendi yaşam öykümüzdeki sessiz kabullenişleri fark etmektir.

Belki de en önemli soru şudur: Ne zamandan beri kabulleniyoruz ve neden hâlâ susuyoruz?

Okuyuculara düşen görev, bu soruyu kendi hayatlarının içinde yeniden sormak. Çünkü her bireyin farkındalığı, toplumun kolektif çaresizliğini aşmanın ilk adımıdır.

Senin yaşadığın toplumda öğrenilmiş çaresizlik nasıl şekilleniyor?

Kendi deneyimlerini paylaş, toplumsal farkındalığın bir parçası ol.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort ankara escort
Sitemap